Köy Üzerine Bir Laf Kabalığı : Hayatı Yaşayan Köy

 HAYATI YAŞAYAN KÖY



Hava sıcaktı. Yola çıkmak için bütün hazırlıklar yapıldı. Herkes, yola çıkıldığı zaman en fazla ne kadar mutlu olunabilirse o kadar mutluydu. Köy için yola çıkmak sıradan bir gezi ya da öylesine bir seyahat değildi onlar için. Daha çok köyün o kendine has havasını teneffüs etmek, az da olsa ciğerlerine temiz hava çekebilmekti. Herkes köydeki akrabalarının uğraşıp, didinip yetiştirdiği, sebze ve meyvelerin, doğal tadını, almak için bir an önce köye varmak istiyordu. Çocukların neşeleri yüzlerinden okunuyordu. Araba gittikçe şehir kayboluyor, köye doğru gidildiğinden şüphe edilmeyecek kadar çok ağaç, dağ ve yeşillikler görülmeye başlıyordu. Ve nihayet buğday ve nohut tarlaları, bir kaç köylü ve bir kaç eşek... Köyümüze hoş geldiniz tabelası ve lastik tekerleyen küçük çocuklar... İşte arabadan indiler. 

Hiç şüphesiz köye gelindiğinin en güçlü belirtilerinden birisi tezek kokusudur. Tezek kokusu insana hem köyün doğallığını hem de zorluğunu anlatır. Köye indikleri anda hissettikleri bu tezek kokusunu, sanki bir gülü koklar gibi içine çeken yaşlı teyze, köye geldiğinde, herkesin hissettiğinden farklı hissediyordu. Adeta donakalmış, çocukluğunda bu köyde yaşamış olduğu hatıralar canlanmıştı. Zihninde köy hatıraları ile şehir yaşanmışlıklarını bir an muhasebe etti. Evet, köyde yaşananların her biri bir hatıradır, şehirde yaşananlar ise sadece bir yaşantı. İçinden "şehir ne kadar çok değişiyor oysa köyde hiçbir zaman değişmeyecek, kendisini muhafaza edecek ne çok şey var. Her şey çocukluğumdaki gibi yeşil, temiz ve gerçek." İç çekerek tekrar "gerçek" dedi yaşlı teyze.  Her şeyin sahteleştiği, gerçekmiş gibi göründüğü, kendi yapay kopyasını yaptığı şehrin aksine, köyü, burada tüm gerçekliğiyle duruyordu. Onun köyü bütün bu değişmelerin içinde değişmeyendi. Köye ne kadar teknolojik alet ve eşya girerse girsin köy onu asimile ediyor, eritiyor, içine çekip kendi bütünlüğü içinde doğallaştırıyordu. Ancak şehir ise dev bir teknolojik cihaz gibi kablolardan, santrallerden ve antenlerden oluşuyordu. Fişi çekilse, ışıkları sönecek, hayat denilen o büyük macera, bir anda bitecek gibiydi.



 Köyün köpeklerinin havlama sesiyle zihni dağılan teyze torunlarının yanına gitti. Köyün onlar üzerindeki tesirini artırmak istiyordu. Çocuklar gelin size şu yalaktaki kurbağaları göstereyim dedi. Çocuklar koşarak geldiler. İlk defa kurbağa görüyorlardı. Çocuklar kurbağalar ile oynaya dururken keçiler, koyunlar yalağın havuzuna su içmek için geldiler. Bir yandan kurbağaları diğer yandan keçi ve koyunları gören çocuklar farklı bir yerde olduklarının farkındaydılar. Çocukların içinden Hasan yaşça epey büyüktü. Çok fazla kitap okur ve araştırma yapardı. Hasan'ın köye ayrı bir ilgisi vardı. Nenesine sürekli sorular soruyor köydeki herkesin nasıl sürekli toprakla, hayvanla meşgul olduğunu teknolojiden nasıl bu kadar uzak durabildiklerini, merak ediyordu. Eskinin hikmeti ile modern dünyanın felsefi düşüncelerini kendi zihninde sentezleyen nenesi, Hasan'ın bütün sorularını dinledikten sonra hikmet ehline has sözlerle cevap verdi: "Köy insanın içine işler, toprak ise insanı kendine çeker." Dedi. ''Köylüler de şehirliler de en nihayetinde toprağa girecektir. Ancak köylüler toprakla alakasını hiç koparmazlar çünkü toprak onlar için gıdadır, ağaçtır, meyvedir, sebzedir. Hayatın kendisidir. En cansız görünüp en canlı olandır. İnsanların çoğu yaşıyor gibi yaparken ağaçlar ve bitkiler gerçekten yaşar. Ağaç, en büyük bilgeliği insanlara kendisini izleme ve kendi gölgesinde dinlenme fırsatı vererek yapar. Böylece insanın tabiattaki canlılığın farkına varmasını ister. İnsan cansız görünen şeyin canlılığı karşısında hayrete düşer bu hayret önce ilgiye sonra sevgiye dönüşür. Böylece insan ne ağaçtan kopabilir ne de onu tutan besleyen topraktan. İnsana can katan canlı cansız varlıktır ağaç. Toprak bütün canlılığın membaı, bütün cansızlığın perdesidir. İnsan topraktan ağaçtan koptu mu hayattan kopar ta ki ölüp tekrar toprağa girinceye kadar. İşte yavrum köylü toprak ile münasebet kurabilen ve bu münasebeti ölünceye dek sürdürmeyi başarabilendir. Bu yüzdendir ki köylü kendisine verilen nimetin farkındadır ona tutunur ve onu her şeyin üstünde tutar. Nimetin faniliğinin de farkındadır. Onlar elinde olana sevinip elinde olmayan için üzülmezler. Köy toplumu mezarlık toplumudur. Mezarlık köylerin genellikle ortasında ya da giriş ve çıkışında bulunur böylece insanlar her daim ölümü hatırlarlar ve ona göre yaşarlar. Asıl yaşamın ölümde olduğunu bilirler. Mezarlık köyün bir ilintisi bir eklentisi değil olmazsa olmazıdır. Mezarlık bütün canlılığıyla köyün içindedir. Oysa şehirde mezarlık dışlanmıştır. Ölüler ötekileştirilmiştir. Ölümü hatırlatan hiçbir şey kalmamış, insanlar sanki hiç ölmeyecekleri hissi verilen bir simülasyona sıkıştırılmıştır. Şehirde insanlar kontrol altındadırlar, takip edilirler ve her anları kaydedilir. Köy de ise insan kendisini kontrol eder. Şehre ölü bedenler hakimdir köye diri ruhlar.'' Nenesini uzun konuşmasını hiç kesintisiz can kulağı ile dinleyen Hasan'ın zihninde köye dair belli belirsiz duygular oluştu. 



Köye olan sevgisinin arttığını hissetse de şehirdeki imkânları, konforu ve rahatı köyde bulabileceğinden emin değildi. Şehre alışmış birisi için köyde yaşamanın ne kadar zor olacağını düşündü. Köyün güzelliklerine şehirde sahip olmanın yolunun, yeşille alakayı kesmeyerek ve mümkün miktarda doğal yiyip, kontrollü bir hayat yaşamaktan geçtiği anladı. Şehre geldiğinde ilk iş olarak menekşe, sardunya, akşamsefası, hüsnüyusuf ve bir miktar aslanağzı çiçeği aldı. Odasının bir köşesine güzelce yerleştirdi. Apartman duvarından arta kalan küçük bir yer bularak, oraya da çam ve kiraz fidanı dikti. Böylece biraz da olsa hayatına yeşillik katmış olacak ve köylülere has lezzetten faydalanmış olacaktı. Köyde doğal ortamda nasıl herhangi bir yapay eşya sırıtıyorsa, iğreti duruyorsa, evde de o kadar yapaylığın içinde çiçekler sırıtıyor, iğreti duruyordu. Hasan bu düşünceyi kafasından atarak odasının ve apartmanlarının bir köşesinde küçük bir köy kurduğunu düşünerek, bir daha ki köy yolculuğuna kadar kendisini teselli etti.   

10 Mart 2021 Meram / Konya

talhakavas

Yorumlar

  1. "Toprak bütün canlılığın membaı, bütün cansızlığın perdesidir."Ben bu cümlede takılı kaldım yalnız...Güzel tespitler yapmışsınız reel kaynaklardan...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜELLO

"-et"

Berceste Kitaplar