Kayıtlar

Ekim, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Üç Arkadaş

Resim
Üç arkadaşım var benim zifiri karanlık olan zatı muhterem, her gece gelerek yanıma, kazaya kalmış uykularımın hesabını soruyor. her gece geliyor yanı başıma kalender bir çicek. Ve kopararak ışığını aydan, yakamoz kıvılcımlar saçarak, Yüzüme kara bir leke çalıyor. Ki ben, lekelere alışkınım. Ekzoza, bacaya, tütüne. Çünkü Bodur çalılar, çiçekli dağlarda İğreti çirkin yumaklar gibi sararak bedeni, katrandan çocuklar peydahlayarak, koynuma zehirli bir sarmaşık sokuyor. Acıyor her yanım ve kesiliyor nefes, ince bir bıçakla ense kökümden. Ortada sukuta muhtaç bir ses kalıyor. Sonra haykırış ve koma İkinci arkadaş; zemheri soğuk. Komada geçen sancılı günler bittiğinde, katrandan bir çocuk yanaşır yanıma. Ve durmandan tekerler kelimeleri; koştu aslan tuttu geyik, kaçtı ceylan düştü delik, attı avcı vurdu ferik, öldü tavşan on beş delik. Tekerleme bittiğinde kelimeler sağa sola yalpalar. Titrer çocuk, ağzından irin sular akıtarak. Bir oyuna doymadan di

37 Yıllık Küslük

Resim
1. SAHNE (1941’in soğuk bir kış gecesidir. Eve sarhoş dönen evin babası ve onun hanımı arasında şu diyaloglar  geçmektedir.) (Kapı gıcırdayarak açılır.) Evin Hanımı: Bey yine nerelerdeydin? Adam:(Bulanık gözlerle etrafa bakınarak) sen işine bak! Sanane benim nerede olduğumdan! Evin Hanımı:(Korkarak) Beyim çocuklar aç, evde yiyecek namına bir şey kalmadı. Adam:( Daha da hiddetlenerek) Ben karışmam! Nereden buluyorsanız bulun ekmeği! (Kapıyı  şiddetlice kadının yüzüne kapatır.) Evin Hanımı:(Ağlayarak) Beyim yapma etme nolursun! Bak şu körpe Mustafa ya. Yavrucağız sefalet  içinde. Ne olur bizi bu karda kışta zora koyma! Adam: Yetti be sizden çektiğim! (Kapıyı şiddetlice çarpar) Varın defolun gidin! Allah’ın belaları! Evin Hanımı:(Ağlayarak) Ne ederim nereye giderim ben iki çocukla. Nolur beni bu durumda koyma. Adam:(Kadına sert sert bakarak) Defol git! (Kadın iki yaşındaki Mehmet’i ve daha beş aylık olan Mustafa’yı alarak yola çıkar) 2. SAHNE (“A..” köyünde şafak yenice sökmüş

İpe Sapa Gelmez Yazılar

Resim
 İpin ucu elimizden kaçmadı efendim. Kaçması için önce elimize geçmiş olması gerekir. İhtimal boynunuza dolandı ve uzun süredir orada olduğundan fark edemedik. Kim bilir, belki de bu mevzu bahis ipler; biz kuklaları kah oraya kah şuraya yönlendiren ufak tahta parçalarına dolanan ve zorunlu bir kaderi sanki birer tercihmiş gibi bizlere sunan birer örümcek ağlarıdır. Ancak  efendim, ipek böceklerinin binbir zahmetle örüp, günlerce mesai harcadıkları bu ipler; nihayet bir halat olup efendilerin boyunlarına dolanmadıkça, bizim acziyetimiz devam edecek. Devam edecek, çünkü; bu iplerin inceldiği yerden kopacakları falan yok, aksine kördüğüm olup içinden çıkılmaz durumlara sebebiyet verecekler. Yahut ayak bağı olup, zaten hali hazırda sendeleyen bizleri, büsbütün yere serecekler.   Peki ne mi yapalım efendim? Keselim bu ipleri, parçalarından bir sepet örelim. Örelim ki o bizim başımıza türlü işler örmesin. Sonra bu sepete koyalım tebessüm etmeye değer bulamadığımız bütün anılarımı

Kanunsuzlar'a Nazire

Resim
  Merhaba ben hikayeden rivayet Olaylar derin ders çıkarmak da sana kısmet Kitap seksenden okuyanlar iyi mi? İşimiz edebiyat ve laklak, kafamız duman iyi mi? Benim yazılar diğerlerinin aksine Mavi ve pembe gibi bunun rengi ne? Bu kitap çıktığında on beş bin baskı tek satmış Yeni çıkan kitaplar hep tepetaklakmış Lakin dün bir tanesi, ucu hafif yırtıkmış Matbaacı agop eski hattatlardan, sallamamış dünü Eyüpteki eski matbaahanenin şen bülbülü Kitap için o matbaa da çok sabahladık ta ki Münekkidin teki kitaba kur yapıp Kaleminin hokkasına bir mürekkep akıtıp bir de ya Kebikeç! Varsa şimdi öylesi Beyazıt’ta hazine Depoya çekmiş eserleri, eser dediysem define Biraz toz var, yirmi kilo da kurt hepsi takoz Teslimat saat beşte, kurye eski cadaloz Eserin sahibi milattan feylosof Vural Sahidir lakin cincindir, tamamen fal a fal Dipnot sağda harfler hafifledi bizde çözüldük Derinliği de yok hani, sabah yayınevine döküldük Koşarak vardık, teslimat duvara ya