Bıçaklanmış Acı


    Bıçağı, hafif sağa ve sola çevirerek deride gireceği çukurcuğu açtıktan sonra ağır ağır sapladı. Ucu deriye biraz girdiğinde, acının geçmesini bekledi. Sonra biraz daha soktu. O esnada dişlerini sıkıp gerildi. Tekrar bekledi acının geçmesini. Biraz daha soktu işte tam bıçağın çelik kısmının bitip balçağına geldiğinde nihayet bıçak kemiğe dayanmıştı. Bıçağı hangi organına sapladığını bilmiyordu. Çünkü o kadar yavaş sokmuştu ki derisine, acı zaman aşımına uğramıştı. Bıçağın sinirini sıyırdığını hissettiğinde ise, düşüncelerin beyinde yayılmasına benzer bir etki hissetti. Ayı Arturoda ki hüznün melankolisini ve ağaç kangurusunun neşesini düşündüğünde, bunların asla insan duygularının, iki zıt uçtaki sınırlarına yaklaşamayacağını anladı. Çünkü bıçağı saplaması Arturo’nun hüznünden, bıçağı yavaş yavaş, bekleyerek saplarken aldığı mazoşist zevk ise, ağaç kangurusunun neşesinden daha fazlaydı. Ete saplanmış bıçak metaforunun, bizzat kendisi olmuştu. Et, kemik ve bıçak.. Bıçağın derisinden ve etinden geçerek kemiğe dayanması iki sert cismin buluşmasına denk düşüyordu. Kemik bir dirençti bıçak için. Bıçak başına buyruk hareket edemezdi artık. Taşeron olarak çalışan hücreler bile etlerle birlikte bıçağın etrafını sarmıştı. Eliyle bıçağın sapını oynadı. Acıyı hissetmek için bir bıçağa ihtiyacı olup olmadığı fikrinin bir icraatı mıydı bütün bu yaptıkları? Bunu kestirmesi zordu. Ölmeyi unutarak, insanı endişelendiren sineklerin, vızıltısını duyduğunda, derisinden kanın sızdığını anlamıştı. Sineklerin, bir insanın kendisine sapladığı bıçaktan akan kanı emmesini, etik bulmasa da herhangi bir tepki vermedi. Sızan her şey haz veriyordu. Kanın sızması ise apayrı bir haz. Kanını emen sineğin ayak hareketlerini hissettiğinde, hiçbir acının hislerini tamamen köreltemeyeceğini anladı. Belki de ay kırılması çağından beri sinekler, bedenlerin içini sömüren vampir organizmalardı ve ilk ay tutulmasıyla beraber bedenlerin dışına çıkıp onları dışardan sömürmeye başlamışlardı. Kafasını çalkaladı. Ardından yerçekimini yokladı, bedeni hafifleyip havalanmadığına göre herhangi bir zayıflık yoktu. Bıçak, taşeron hücrelerin zorunlu müdahalesinden kurtulup kemiğe saplandığında bütün vücudu kasılmış ve kristal bir çözelti gibi içten içe patlamıştı. Ağırlaşmış vücudunun bu patlamayla çığlık atması bir oldu. Sessiz bir çığlıktı bu. Çığlık bile içten içe patlayıp yırtınıyordu. Uykuda görülen acılı rüyanın uyanınca hissedilemediği paradoksal dehşetin bir benzerini yaşamıştı sanki. Tavana baktığında gördüğü kurgusal yansımasını Henry Wallis’in Chatterton’un Ölümü tablosundaki, yatakta uzanan adama benzetti. Tek farkı bedenine sapladığı bıçaktı. Bıçağın hareket edip etmemekte tereddüt ettiğini gördü. Haklıydı, bıçak ölüme dair bir sırrı muhafaza etmek istediğinden dolayı bu kadar müteredditti. Zihninin yüzeylerinde canlanan çamur maskeli yerliler ise, bıçağın sebep olduğu trajik yanılsamalardı. Bu yerliler, seçme özgürlüğü olmayan diğer başkalarını kadın, şarap ve felsefeyle şımartıp en iyi koşullarda öldürüyorlardı. Kendi zevklerinin esiri olan bu insanlardan farkı, onların, çelik sivri aletleri birbirlerine saplayıp, ölümü alaya almalarıydı. Kendisi ise, bedenine bıçağı bizzat saplamıştı. Ve amacı bıçakla, özgürlüğü olmayan hislerini acı, zevk ve düalite ile baştan çıkartıp en iyi koşullarda öldürmekti. Bütün bu imgeler, ısınıp sürtünerek sanrıları, sesleri ve düşünceleri buharlaştırıyordu. Tek istediği şey buharlaşan düşüncelerin, üzerine parça parça yağdığını görmekti. Kendini bu baş döndürücülüğe bırakmak isteyerek gözlerini kapattı. Artık dümdüz soyut bir şerit içinde, ufukta bir görünüp bir kaybolan herhangi bir şeye benziyordu. Gözlerini tekrar açmak için çabaladı. Göz kapakları titredi. Nihayet gözünü tam açtığında ise hayat onun için tekrar başlamamak üzere son buldu.

''Seni ben usul usul çekip çıkartacağım Öpüşü biten ağız etten ayrılan bıçak Sonra bir şey umarak çöl sarısı göklerden Niye (''öldüğümü'') kimse anlamayacak.''
Hudayinabid / Süleyman Çobanoğlu

Yazan: Zafir Uyaralp             Esenler / İstanbul

*Her hakkı mahfuzdur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DÜELLO

"-et"

Berceste Kitaplar